10 Temmuz 2013 Çarşamba

Üvey

    Babalık sokaktan eve doğru ilerlerken komşu çocukların başını okşuyordu. Gülümsedim. O eli tanıyordum. Kapı kapanınca dehşet saçan o eli. Galiba üveydi. Ayça'nın da babası üveydi, ama Ayça mutluydu. Babalığı babaydı. Bizimkisi kötü senaryolu filmlerdeki kadar babalık. İyi ki üveydi. Hiç bir kan bağım yoktu pençe parmaklarla. Sizin iyiliğiniz için diyordu. Daha iyi olun diye. Yanlışsınız... ve ben bunu düzelteceğim. Kesin üveydi yoksa canım çok acırdı. Ama bir gün canım acıdı... 
    Bir büyükbabam sevmişti beni. Bir tek büyükbabam. Evimizi de, odamı da yapan Büyükbabam. Ocağımızı kuran. Tanısaydı ölürdü. İyi ki tanımadan öldü. Bana bir defter bırakmıştı. Kalınca. Büyüklerin yazacağı dilden. Başıma gelebilecekleri de, neler yapmam gerektiğini de anlattığı bir defter. Okudum. Anladım. Bir gün babalığın eline geçti. Okudu okudu anlamadı, anlayamadı da hırslandı. Zırva deyip fırlattı camdan aşağı. Canım acıdı. Bağırdım. Avazım çıktığı, gücüm yettiği kadar. Tepindim. O benimdi. Elime geçirdiğim kepçenin sesi çınladı mahallede. Şamar gecikmedi. Ben dedi, daha iyisini yazarım ne var bunda? Alt tarafı kağıt parçası. Oturdu yazmaya. Kargacık burgacık. Yazdı yazdı , okuyamadı. Boş işler bunlar diye gürüldedi. Kapıyı çarpıp çıktı. Komşu çocuğun başını okşadı. Cebinden şeker çıkarıp verdi. Ve gitti...

0 yorum :

Blogger Template by Clairvo