Eşikte Altı Dakika etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2014 Salı

Kelimesi: acayip

Kargaca
Acayip günler bunlar, çok acayip. Anlamlandıramadığım bir direksizlik. Yer, gök sallanıyor. Kelimeler çırılçıplak ama ruhsuz. Karanlık madde merdiven altında bulunmuş da herşeyi yutmuş. Cafe North da nargile tüttürüyorum granny smith aromalı. Yalnız olmama ihtmalim çok yüksek. Bu duyguda yalnız olmama ihtimalim. Kazara yapılmış bir keşif sanki ayaklarımın bastığı. Hem sahipsiz, hem olasıya saldırılan. Saldırırken saydırıyorlar, anlamıyorum. Sanki bir ben Dünyalı. Kalp atışım dolduruyor her yanı. Doğal fenomenler bunlar, yanlış anlıyorsun diyor biri kulağıma. Detaylı haritalara bakalım göreceksin. Gördüklerimi okuyamıyorum. Telefonun ucunda mahallenin bakkalı. "Hastanedeyiz abla! Yardım!" " Hangi hastane? Orası nere?" Eveliyor geveliyor okuyamıyor. Okumak için yardım istiyor. Harfleri bir araya getiremeden eriyor iletişimin konturları...
devamını oku

26 Ocak 2014 Pazar

kelimesi: mangal

kargaca


Mangal gibi bir yüreğim olsa. Tek eksik. Köfteler, şişler, soslar, salatalar hazır. Bir tek cesaret... Melek değilim, Tanrı da. Bugünlerde Tanrı kotası dolmuş, melekler de şamdan süsü. İnsanlık kalmış. Yüreksiz bir insanlık. Gücüm yetmiyor. Karanlıkta göz üstü yatıyorum  boyluboyunca. Hep karanlık. Bir el diyorum, omzuma dokunsa. Önce parmaklarını hissetsem, sonra parmaklarının ucundaki canı, ısıyı. Sadece bir el. Başımı bile kaldırmaya cesaretim yok. Herşey hazır oysa. Haydi! Haydi! Yaşama karşı biraz sadakat. Kalk! Tozu, dumanı at hele de bir otur önce. Parmağımı bile oynatamıyorum. Kesif karanlık. Sonsuza kadar kalacağım böyle. Sonsuz kaç çeker? Sayı mıdır? Nedir? Akut endişelerden bir yer çekimi. Mangal gibi bir yürek mi? Kendimi omzumdan tutup kaldıracak bir yürek. Yüksek basınçta pişiyorum. Portakallı sosla lezzetlendirilip, bir gün önce yenen sushilerin üzerini kaplayacağım dilini bilmediğim çenelerden geçip. Kalk kızım, haydi kalk.
devamını oku

24 Ocak 2014 Cuma

Kelimesi: nine

Kargaca
Ninem almış eline şişi, dolamış boynuna kan kırmızı ipi, şakır şukur örüyor. Odanın loşunda, gözleri sabit bir noktada, takılmış bir hayale, yeniden kurgulaya kurgulaya örüyor. Örülen kazak sözde özne. Doğrular yanlışları götürüyor. Zaman zaman hafifçe duruyor, belli ki açıkta kalan bir yanlış midesini yakıyor. Belki de yukarı kattan sızan müziği dinliyor; deep house. Şişler aksak ritm eşlik ediyor. Beynimde onlarca iş. Omuzlarım ağrıyor. Hepsinin arasına alt kattan sızan lahana kokusu. Pişiren Naciye hanım olsa gerek. Naciye hanım olunca pişiren, pişen de  Brüksel'li olsa gerek. Bu gece bunların hepsini duyuyorum. Ninem örüyor da örüyor. Burgusunu çözüp yeniden bağlıyor, artan bir hışımla örüyor. Üst kat hard rock a geçti. Gitar içimde titriyor. Lahanaya sarımsak da karıştı. Niye duyuyorum bunları? Yanlış bir soru bu çok yanlış.
devamını oku

17 Ocak 2014 Cuma

Kelimesi:yavrum

Yavruuummm! hasta olmuş. Çorba yaptım. Tavuk suyu. Tüm kakınç tavuğun başına patladı. Amerikalı bilir kişiler ispatlamış. Grip olunca tavuk suyu. Kendileriyle görüşmedim. Yazılı basında okudum, dikkatlice yoldum ve buzdolabına tutturdum. Tavuk suyu çorba! Lümpen, ciğerdeldi bir öksürük sarmış herkesi. Beyaz yakalı, şirket patronu, hademe, işli, işssiz herkesin elinde, kolunda, yakasında virüs. Ciğerleri söküyor. Bir garson sakınmadan çatır çatır yemeklere öksürüyor. Yemekler sessiz. Yiyenler bir süre sonra birbirine öksürüyor. Arada birkaçı koluna. Kak olmuş ciğerler, öksürdükçe yapışıyor. İçlerinde dumana yer yok. Boğazlardan geçiş yok. Acı gözlerden fışkırıyor. Egzotik madde köpüren tabletlerle midelere. Mideler köpürüyor da köpürüyor. En kârlı on yatırım : ... 4- Yeni grip aşısı. Ellerde iğne bekliyor sağlıkçılar dudak kenarlarından sızan tükürüğü silerek kollarına. Tavuklar sıra sıra çorba oluyor. Lanetleri öksürük olup dönüyor.
devamını oku

7 Ocak 2014 Salı

Bizimki altı dakikadır yazıyor. Kelimesi: küsûr

Küsûrlu bir kelime çıktı bugün. Ayın yedisi. Dazlak bir sayfaya önce yediyi çizdim, sonra küçük bir çizgi ve küsûr. Şapkalı yazmayı ne severim bu kelimeyi. Cebirim iyi değildi ama resim hep on. Tek notuydu on resim, müzik, milli güvenlik derslerinin. Bir de din. Dayanma ömrü tek karnelik notlar. Loto oynamışcasına merakla beklenen karneler. Bilirsin kırık alma ihtimalinin yüksekliğini, ümid edersin. Ya hoca mutluysa, bir de sevdiğinden evlenme teklifi aldıysa, büyük bir zevkle hayır dediyse. Özgürdür artık. Not verirken de özgürdür kanınca. Mülayim bir bekleyiştir kalp çarpıntısı bedende gizli. Derece ölçerin kırılmasa hasta olmadığını anlayacaktın o son imtihan öncesi. Çalışmamanın sonucu olduğunu. Başın dönmüştür, miden bulanmıştır. Kimyasal analiz yapsalar herşey karma karışık. Notu da bellidir, onlu sistemde dört küsûr. Ya aşağı, ya yukarı yuvarlanacak karnede belliki. Ya hoca mutsuzsa...
devamını oku

4 Ocak 2014 Cumartesi

Kelime: sevgili

Ey sevgilim benim. Kalemim. Gün be gün tükettiğim yine de tükenmez dediğim. Nicedir yerde buluyorum seni. Yolumun üstüne düşüvermiş oluyorsun. Alıp cebime atıveriyorum, kalbim güm güm. Albino bir sayfanın canı olacaksın. Kan akıtacaksın. Delik deşik yolumuz üzerinden sızan hikayeleri toplayacağız. Delik deşik edip benliğimi, kelimeleri dizeceksin karşıma.  İşin zor. Bilincimin vakum pompası! Güvenme tükenmezliğine. Çabucak tükeneceksin. Ve ben acımadan tüketeceğim seni. Hikayelerin sonunu merak ettiğim için yazacağım, yazacağım da yazacağım ipe sapa gelmez sayfalar dolusu satır. Konusuz bir akşama anlam yaratacağım. Vuracağım Tanrısız bir kelimenin tepesine, cücüğünü yiyeceğim. Kahramanımı burnunun ucundaki benden vuracağım sonra da. Ve sana sormayacağım benimle misin diye bir kez bile. Düşmeyeydin yoluma...
devamını oku

3 Ocak 2014 Cuma

Bizimki Altı Dakikadır Yazıyor kelimesi: dükkan

Dükkanları temizleniyordu mahallenin. Sokağa adım attım ki ne göreyim bir telaş bir telaş. Sabun sabun, köpük köpük heryer. Merak ettim. Bilmediğim bir şeyler oluyor gibiydi. Dediler ki yılın en uzun günü. Satış olmayacak bugün, dünkü gibi...evveli günkü gibi. Yarın gibi. Biz de temizlik yapıyoruz. Satmayacağız. Alan olmadığı için satmayacağız. Temizlikten sonra da dükkanları kapatıp şölen yapacağız. Limonlu sularımızı tokuşturup kutlayacağız. Niye mi limonlu su? Lüküs tüketim zammından etkilendi o yüzden. Limon taşıyan kamyonlar pahalanmış. Limon taşıyan kamyonların mazotları, uzun yol lastikleri, şoförlerinin yediği kurufasulye hep pahalanmış. Uzun süredir soğuttuğumuz suyumuza limon sıkıp sonra da şerefimize kaldıracağız. Çınlaması şerefsizlere gidecek. Şerefsizler kim mi? Şu zavallı yoksullar var ya, hani paradan başka birşeyi olmayanlar. Hah işte onlara gidecek. Gidecek de ne mi olacak? İçlerini titretecek işte. İşe yaramaz mı? Sen bu işi iyi biliyorsun galiba... Temizlik de yapmadın. Pek de gariban görünüyorsun...bak şimdi! Ben de herşeyi anlattım.
devamını oku

17 Aralık 2013 Salı

Mahallenin Delisi Altı Dakikadır Yazıyor. Kelimesi "karşılık"


Bunu alayım. Buyrun karşılığı. Olmadı mı? Niye ama? Ne de güzel bir nazar boncuğu. Nazar boncuğu olmaz mı? Sebep? Ne de güzel iyi niyetler yükledim ona. Yüklenmez mi? İyi niyet yüklenmez mi? Aslında bu konu benim de kafamda muamma. Yükledim oldu...niye olmuyor? Hayır kandırmadılar beni! Yanlış da anlamadım. Herkes yapıyor, o zaman doğru olmalı. Peki peki alın beş liranızı. Halbuki ben martılara simit alacaktım. E bir de çay söyleyecektim kendime gazetemi okurken içmeye. Hem biliyorsunuz hafta içi kodamanların fotoğrafları yok gazetede o yüzden on kuruş ucuz. Arta kalanını da bir fakire verecektim. O da dua edecekti. Evet bana edecekti duayı ama nazar boncuğu ile köprü kuracaktım ya, direkt size gelecekti. Olmaz mı? Olur gibi geldiydi. Olur dedilerdi. E peki o zaman bana boş bir naylon torba verin. İçine öğrendiklerimi koyacağım. Bana denilenleri de koyacağım. Koyacağım da koyacağım. Sevgi, iyi niyet, öğreti. Hatta öğretilmeyenleri de koyacağım. Hepsi naylona girecek. On sekiz yaş altı elleyemeyecek. Sonra...sonra salacağım rüzgara...

devamını oku

Mahallenin Delisi Altı Dakikadır Yazıyor. Kelimesi; gözü


Çekmecenin gözünde koyuluş tarihini hatırlamadığım erikler. Kuru erikler. Kuruluğu bırakıp yaşa dönmeye meyl etmiş siyah erikler. Yeni organizmalar. Tamam itiraf ediyorum kıvıl kıvıl kurtlar. Kurt kolonisini alıp bahçenin en mutena köşesine koyuyorum. Etrafları kağıt değil yeşillik artık. Umudum bir kaç tanesi fikir değiştirip dut yaprağı arar da tırtıla dönüşür. Sonra da gelsin şık kanatlar ve olsun kelebek. 
Erkek kelebekler, erkek kediler. Hepsi de ne kadar dişi. Dişi demişken Frida'yı (atölyenin kedisi) artık ele almalı. Başını bağlamalı önce. Çöpçatanlık değil enikonu başını bağlamalı. Tepesine bir koli bandı oturtup bağlayacağım tülbenti. E madem ben kapamayı unuttum, siz kapayın demiş yapacağız elbette. Cık cık cık...
Cık cık cık dedim de ne geldi aklıma! Aman kimse duymasın. Madem kimse duymasın yazamayacağım bu sebep. Burada yazabileceklerimi paylaşmalıyım... Yılbaşında kar yağar mı mesela? Kâr yağar dükkanlara, kitsch diye yazılıp kiç diye okunan hediyelik eşyalara. Haydi suni karlar satın alalım kâr ettirmeye dükkanları. Ve borç içinde "Yeni Yıla Merhabaaa!"
Kredi kartları diyorum, aralık ayında yasaklanmalı. Aralık ayında yeni yılın hızlı gelişi de yasaklanmalı. Bunu yapabilir yasak koyucu. Nasıl olacağını da bizden iyi bilir nasılsa.
devamını oku

10 Aralık 2013 Salı

Kelime: yazılıydı


Nerede yazılıydı? Nerede? Nerede? Şu alnımın yazısı.  Ederini verince herkes okuyor anasını satayım, bir ben cahil. Yine içimdeki sokak çocuğu baş gösteriyor. Bak ne kadar kibar hanımlar arasındasın, hatta süslü kurabiyeler yapma düşündesin bırak bu ağızları!
Evet efendim. Alnımızın yazısı nerede yazılı bilmek isterdim. Öyle bakmayın yüzüme. Biliyorum siz de okuyabiliyorsunuz. Peki efendim doğruyu söyleyin o halde. Benden cacık olur mu? Ay pardon! Yani validemin sütünden mayaladığım yoğurda kendimi ince kıyım katsam ne olur? Ekşir mi yoğurt? Ekşi o sizin lâtif ağzınız olmasın? İstirham ederim... ... ... Bugünlerde havalarda pek güzel gidiyor efendim. Hı hı... Pek güzel, pek hoş. Aklıma takılıyor sadece alın yazısı olayı. Ya bilmediğim lisandan, ya da frekanstan. Radyo dalgaları sarmalıyor mudur buselik makamından ? Hı?
devamını oku

9 Aralık 2013 Pazartesi

Kelime: genç


Genç bir kızdı. Sonra yaşlandı. Ruhu genç kızlıkta takılı kaldı. Saçları belinde, arkadan yirmilik, önden en az doksandı. Doksan kere söylemiştim yapma diye, doksanbirinciyi bekledi. Sormadı -neden?- diye. Usandım. Siz hiç usandınız mı? Ben çok usandım. Kafa karışıklığı mı, yorgunluk mu, vaktinden önce yaşlar üzerinde koşmak mı? Şımardım. Zevk aldığım uğraşlarla doldurdum bohçamı. Sırtıma attım. Her adımda ağırlaştı. Meğer bohçanın içi aşna fişne. Çoğalmışlar. Sevgiden mi, sarsıntıdan mı bu üreme dürtüsü bilemedim. Yolun devamını sürükleyerek getirdim. Getirdim ama bitirmedim. Güneşliydi hava. Oturdum bekledim. Kollarım dinlenince sırtım dikleşti. Açtım bohçayı içinde kaç ömürlük malzeme. Zamanı uzatayım dedim. Önce altı dakikayı uzattım. Onbeş dakika gibi oldu. Hâlâ zil çalmadı. Benim yaşlı, doksanbir yaşına girdi. Saçlarına bir de meç yaptırdı. Bak dedim sana söylüyorum. Bu doksanbirinci söyleyişim...
devamını oku

9 Kasım 2013 Cumartesi

İrmik Helvası

Kafa tutup kayıpları kutsayan helvalara, irmiği kuşlara yediriyorum. Kalanını yaprak sarmasına. Doğarken göbek bağından başlayıp kırptıkları için fazlalıklarımı, altıncı parmağım yok artık. Olsaydı bir de turşu kurardım ekşimiş hatıralardan. Annemin çaldığı erikler vücudumun en görünen yerlerinde. Bir tanesi alnımın orta yerinde, üçüncü gözümü kapatan koyu kahve bir leke. Vurmak isterseniz kolaylık olsun diye. Nişan alıyor astiğmatlı bir yaratılmış, bütün önemli insanlar ölüyor. Koyu kahve, kalp çarpıntısı; alnım açık bekliyorum sessizce.
devamını oku

7 Kasım 2013 Perşembe

Taçsız Sultan


Bir küfür yolluyorum sana acılı ciğer tabağından, çaydanlık kızıp elimi haşlıyor. Rakı basmalıyım bu acının üstüne, başka yolu yok. Diş macunları çoktan tükürülmüş Marmara' nın derinlerine. Kelimelerin savaşı devam ediyor oksijensiz ortamlarda. Parlak dişleriyle gülümsüyor ölmeden hemen önce balıklar. Dil, din, cinsiyet ayrımsız hepsi ölüyor umut ettikleri hayattan. Balıksız bir denizin ahmak kâşifiyim, balıkçılar Kralı'nı hayal eden. Ahmaklar Sultanı seçilmişim haberim yok. Yine de iyot kokusu sakinleştiriyor köpüren derimi. Yolmuyorum. Yolsuzum. İade ediyorum plastik tacı naylon poşet yapsınlar diye. Kör bir labirentin onörlü, yolsuz sakiniyim işte...
devamını oku

6 Kasım 2013 Çarşamba

Yürürken

Yürüdüğüm yollar. Sekiz kilometre hemen her gün. Yanından geçtiğim insanlar...bu şarkı. Bunu bulmam gerek. Bu sesle yürümem gerek. Değişim tozlarına bu sese sarılıp bulanmam gerek. Hiç birşey yapışmaz üzerime. Ne bir can, ne bir isim...ki en çok isimleri unuturum hayatta. Sesler, gözler, ifadeler, yaşanmış an'a kayıtlı bir küçük hareket. Tek bir isme bağlayamam...ne Hasan, ne NesliHan. An'ları hatırlarım. Kaç an'ım var hatırladığım? Bir gün oturup sayacağım. İkinci gün ilk hatırladıklarımın getirdiklerini de yazacağım. Üçüncü gün ağlayacağım. Dördüncü gün aynaya bakacağım. Ya bir kez daha seveceğim gördüğümü, ya da kopacağım. Bilmiyorum. Bir gün oturup tek tek sayacağım. Dişimin kovuğunda kalmış tatları da sayacağım. Istemeden söylediğim sözleri fırçalayıp sökeceğim minesinden; hiç söylememiş, hiç duyurmamış, hiç yaralamamış gibi parlayacaklar. Beyaz, çok daha beyaz. Tamam biraz çay, biraz kahve ve sakladığım yersiz sevgiden başka.
devamını oku

5 Kasım 2013 Salı

Evde

Evde kalanlar, atölyeye taşınamayanlar. Her akşam da atölyede kalıp, eve varamayanlar. Aklım hep olmayanda. Okuduğun iki satır elini uzattırır olmayan bir kitaba. O kitap evde. O kitaptan da iki satır karıştırsaydım ne yazardım be! Demek ilham da evde.  Mazeret burada, hemen yanıbaşımda. Hatta başımda. Yazma isteğinden sola sap, korkuları geç, tam orada. Elime baskı yapan sinirin üstünde. Ağrısı dilime vuruyor. Mazeretim var kitabım evde. O zaman kahve yap kendine. İki laf sağa, sola. Dön dur yirmi metrekare içinde. Frida'yı mıncır. Olmadı. O zaman başka bir kitabın iç sesine dal. Dış sesleri kapat tek tek. Yazma isteği yeşersin usulca, fark ettirmeden. Tam yeşertirken taze filizleri hapşırıver korku yayının üstüne. İşte karşınızda küçücük bir cüce. Ne işin var atölyede? Ne çok işin var evde! Üstelik kitabın da evde... Cüce silkelenip ayağa kalkıyor. Güliver oluyor Frida'nın karşısında. Boyalı elleri...kağıtlarda yol arıyor. Lekelerle konuşuyor. Lekenin biri kafa tutuyor. Maauuuvvvv...mauuvvv... Frida! Karnı aç mama istiyor.
devamını oku

28 Ekim 2013 Pazartesi

CUMHURIYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!



Elimde taşıdığım bez değil...başım üstü dalgalanan;kanla,canla yazılmış bir tarih.
Diğer elimdeki meşale değil...her adımda aydınlıkta olma gayreti. Yürüdüğüm asfalt, yol değil...emanetim.Bağırdığım umutlarım hiç değil...saf gerçekler.
devamını oku

22 Ekim 2013 Salı

Cepte Unutulan Para

Tam üç yüz lira. Bir montumun cebinde. Gel de inanma hikmete, mistik düşüncelere. Nasıl unutur insan? Tam üç yüz lira. Ödenecekler listeleri... Cüzdan kuruş kuruş hesaplanmakta. Ali, Veli takke değiştirip duruyor etrafımda. "Nereden bulacağım?" kemiriyor sinsi sinsi. Tamam iki ay sabrederim... Yalan! Ancak iki gün sürecek sabır... Hayal kur! Otur hayal kur! Bu senin seçimin. Otur adam gibi Evren'den iste... 

Evren'den gerizekalı olmayı iste. Cebinde üç yüz lira unutup kredi kartına borçlanmayı. Sonra da bulup " Evren sen ne muhteşemsin!" diye ermiş edayla ağdalı nağmeler at! Bulduğunu faize yatır.  Karikatür geliyor aklıma. "Evren'e pozitif düşünce göndermiş miydiniz?" diye soran bir uzaylı..."Evet!" gözleri çakmak çakmak azıcık ahmak Dünyalı. Kilit cümle " BEN ONU YEDİM!" Yesin tabii. Ben unutayım Evren ödülü üstlensin. Tam üç yüz lira. Eski tabirle üç yüz milyon lira. Evren'im benim. Elimde paralar, hırsımdan göz pınarımda damlalar...
devamını oku

6 Ekim 2013 Pazar

Kayıp Kelime



Kulağıma hoş geldi ya “Cümle Kapısı”ndan girerim sandım hikayenin içine. Oysa bir kelime bulmam gerekiyormuş ve bulamayan adımını bile atamıyormuş. O çok özel bir kapıymış, anahtarı an’ın içinden, kalbin derininden, bazen de havanın neminden çıkıverirmiş. O bir küçük tohummuş. Bedene sarsıntı ile düşer nefesi keser yine de ses mes duyulmazmış. O sarsıntı, onu yeşertecek suyu salgılatırmış. Ve ilk su damlası ulaştımı köküne hemen dal verirmiş, kol verirmiş, boy verirmiş. Artık onu tutmaya imkan olmazmış. Kalp çarptırır, beyin bulandırır, ellerden çıkmak istermiş. Şanslıysan bu olay bereketli anlarda olurmuş. Ama şanssızsan… yutupta bünyede tutmak istermişsin kelimeleri, cümleleri.Yutmak kolay ama hücre zarlarına yerleşir de görünmez olurmuş, bul bulabilirsen, hatırla hatırlayabilirsen. Böyle derler. İki elin kanda da olsa, balda da olsa, kanla, balla yazasın! Aman derler… Bir gelse o kelime!
devamını oku

3 Ekim 2013 Perşembe

Tik Tak



Kaçamıyorum iki kulağımdan içeri teklifsiz giren,bu sonu gelmez tik taklardan…
Düşüşlerini duyuyorum ben.
Az çiğnenmiş ayva parçası olup bütün suyumu emiyorlar…takıla,yırta boğazımı kurutup, kalbime düşüyorlar…boşluğa… oysa benim midem ağrıyor.
İlacın dedikleri zaman, zehir olup kavuruyor…
Kaçamıyorum ,sadece bekliyorum.
devamını oku

19 Eylül 2013 Perşembe

Bekleyiş




   Mutfak masasının başında hareketsiz oturuyorum. Karşımda sonsuzluğa uzanan manzara. Kapalı cam, birlikte ektiğimiz sardunyaların kokusunu almama engel ama senin sinmiş kokunu saklıyor, sunuyor bana. Uzaktan ayak sesleri duyuluyor, arada bir topuğunu sekiyorsun, gelen benim diyorsun. Çayın kokusu karışıyor gizli kokuna. Ben bekliyorum. Buhar, camı kaplıyor yavaş yavaş. Islak bir duvar oluşuyor karşımda. Sardunyalar seçilmez oluyor. Oturuyorum. Kımıltısız nefeslerle oturuyorum. Buhar, sise dönüşüyor, duvar kalınlaşıyor ve bedenimi sarıyor. Sesler, kokular artık duyulmaz oldu… Korku ile masaya, senin bıraktığın, benim sakladığım el izine bakıyorum. Sis herseyi silmiş…Bu bir rüya!

Kahkaha atarak uyandım. Koştum mutfağa. İzin taptaze duruyor. Saklıyorum onu ;yokluğunun kanıtı olarak değil, varlığının şahidi olarak. Onunla konuşuyorum ve sen herşeyi biliyorsun… nasıl bildiğini bilmeden. Ben herşeyi bildiğini biliyorum, nasıl bildiğini bilerek. Ve bekliyorum.
devamını oku
Blogger Template by Clairvo