14 Haziran 2013 Cuma

Deniz Kokusu

ayşecan kurtay /


Akşamüstü… İçime deniz kokusu çekmek istiyorum.Biber gazının kokusu ılık ılık burnuma doluyor . İçimi çekiyorum. Bir yerlerde birileri hak istiyor.Sahildeki taşıma gidiyorum…sapasağlam toprağa kök salmış kütle.Seyrine daldığım deniz çok uzaklarda. Önüm sıra taşlar uzanıyor… Göz alabildiğine ,bir biri içine dönen liman kolları…kollar henüz boş ama gözüm denizi alamıyor..uzakta…sadece bir grilik.Martılar bile deniz kuşu değil artık… Bu taş bildiğim taş hiç değil …hava kararıyor.

Bir anda yön değiştiren rüzgar; ürperdim. Zaman, mekan birbirine karıştı;katmanlar arası geziniyorum,neredeyim bilmiyorum.Kulaklarımda ağaçların hışırtısı. İçime çekiyorum. Mis gibi deniz kokuyor. Kalp çarpıntısı… gözlerim açılıyor.

14-06-13


devamını oku

12 Haziran 2013 Çarşamba

Nefes



Nefes alıyorsam umut vardır.

Hele bir de nefesini hissediyorsam alnımda...

Umut çoktur.
devamını oku

11 Haziran 2013 Salı

Son Konser



Prof. Dr. Edward Aris ve TRT A Studioda son konser.





12/06/2013  saat:19.30
TRT-Jazz Orkestrası,Harmonica,  Akordeon ve Ağız Mızıkası SololarıTürkiye Radyo Televizyon ve Atatürk Kültür Merkezi sanatçısı Edward Aris, Akordeonu ve grubuyla TRT A Studio'da son konserlerine herkesi bekliyor.
devamını oku

10 Haziran 2013 Pazartesi

LEKE'li Portakal

LEKE grubu, resimlerle çevrilmiş bir bahçe, bir portakal ağacı ve akordeon. 

Selamiçeşme; Fenerli Reis Caddesi, Camii Sokak. Sokağa sapar sapmaz kulakları usulca dolduran akordeon sesi. Adım adım güçlenen ve içine çeken. Hüznü neşesini bastırmış bugün. İnsan sesleri karışıyor melodilere. Küçük bir bahçe. Apartmanlar arasında, apartman altında kafa tutuyor çevreye. Bir de içinde portakal ağacı.
"Şeker Portakalı" ve akordeon. Evet hüzün var bugün havada.      Portakal Ağacının dallarında Gezi Parkı. Meyvalarını vermiş, misket portakallar arasında insan haykırışları. Toprak gölge. Gölgesinde insanlar. Her bir portakalın belleği kaydediyor, akordeon çalıyor.
Alternatif mekanları sergi alanı haline getirmek ; mekanın duygusu ve katkısı veya yıkımı. Bunu yaşayarak hissetmek. LEKE Grubu bahçe sergisi düzenledi. Sergi doğal olarak bir enstalasyona dönüşmüş. Doğal olanın gücü sözünü söylemiş. Resimler yutulup bambaşka bir dille görünür olmuş
Belleğime işleyen bütüne yayılan etki bir müddet sonra her noktayı tek tek incelemeye yönlendirdi. Resimler görünmek için benim de çaba sarf etmem gerektiğini söyledi. Bakınca gördüm. Tek tek hepsini. Üretildikleri alanın dışında, tamamen farklı bir ortamda sunulmuş olan resimler çalışkan ve kararlı bir izleyici istiyor. Her biri steril alanlarda yüceleştirilmeden, moda ikonu haline gelmeden doğanın içinde duruyor. Fark edilme gibi bir talebi yok . Orada insan, ağaç, kedi, resim, şövale... Herşey bir arada. Her biri önemli ve görülmeye değer. O kadar da doğal.

Etkinlik 7-8 Haziran tarihlerindeydi.
Burhan Yıldırım Atölyesi
LEKE Grubu : Hale İsmet, Ayda Alpözen, Binnur Büyükkürkçü, Hafize E. Ortaç, Sema Sevgen, Reyhan Tezer, Güler Özcan, Öznur Karadayı, Asuman Elgöç, Ayşegül C. Akşit, Mihrişah Süerdaş, Şule Ceylan, Birsen A. Özkan, Mine Ülger

Edward Aris
Bir KÜÇÜK Çapulcu
   
 




























devamını oku

9 Haziran 2013 Pazar

Dış Kapı Kapandı

ayşecan kurtay
"Özlemek vakit alır" diye okumuştum. 


Rahattım kapıyı kaparken. Vakit vardı. Ayak seslerin merdivenlerde. Acelesiz, ama burkucu bir kararlılıkla. Basamaklar bitti. Sesini duyamasam da en fazla dört adım atmışsındır dış kapıya varmaya. Otomatın sesi. Kapı yine gıcırdayarak açıldı. İyi ki yağlatmadım Halim efendiye. Bir an bir duraklama. Nefesim tutulu. Bu kadar sürmezdi kapanması. Biliyorum bir an… Bir an vazgeçtin… Biliyorum. Sonra açtın ve dışarı çıktın ve kapandı. Bunu da biliyordum. 

Cama koştum. Gözlerime doldurup seni,  vakti ertelemek için. Dümdüz karşıya geçtin. Sola döndün, yol boyu ilerledin. Gözden kaybolacağın ânı kollar oldum. Yürüdün. Yürüdün. Başımı cama daha bir dayadım. Bir kaç insan geçtin. Yürüdün. Tek bir anda… Gözlerim doldu…  Yokluğunla. Duvar saati boşluktan yararlandı. Tik takları sarstı önce kulaklarımı, sonra bütün zayıf noktaları. Vakit geçiyor. İçim bulanıyor. Hangi ara fotoğrafın geldi elime. Bir an hafifledim. Yalancı iyilik. Bulantı gözlerimi de sardı. 

Ne çabuk özledim.
devamını oku

7 Haziran 2013 Cuma

Ali Geçer




 (Galapera Fanzin- Haziran 2013)      
Beyaz floresan aralanan göz kapaklarından kanırtarak içeri sızdı. Kapadı gözlerini nerede olduğunu anlamaya çalışırken.
” Ali abi! Uyandın mı? Ali abi?”
Çaycı Rıza’nın sesi.
”Abi, ben doktora  haber vermeye gidiyorum,hemen geleceğim.”
’Doktor mu? Kalp krizi geçirdim herhalde ‘.
devamını okau

27 Nisan 2013 Cumartesi

Deli Çınar



"Hiiiiii....." Parkın karşısındaki üç katlı binanın üçüncü kat balkonundan iç çekişi yankılandı deliAyten'in. Kimse dönüp bakmadı.
"Guguklu saat!" diye seslendi köşedeki manav Ahmet,  kese kağıdına üzümleri doldururken. Ayten duymadı. Ali amca duydu. "Yazıktır gülme garibe" dedi kese kağıdını alırken, rahatlamış bir vicdanla.

Kangren saate bu defa balkonda yakalandı Ayten'in sağır, dilsiz ablası Nejla. Kapadı gözlerini alelacele. Ne Ayten kaldı, ne de hergün tekrarlanan çırpınış balkonda.
"Ablaaaa... Sana diyorum ablaaa... Aç gözlerini...
Ablaaa...Bak ne deyeceğim...ablaaa...Birazdan gelecek,tam  karşı banka oturacak “
Koca çınar duydu.
Nejla etrafında dönen huzursuz esintiyi hissetti, gözleri kapalı bekledi. Kendini odasında düşündü. Yorganın hemen altında. Sadece kendi nefesini hissettiği anda. Mahalle sustu. Dinlemek için değil , yoktum der gibi.

" Niye hep boş olur, bi düşünmeyecek.
Neden bir Allah ın kuşu gelip cıvıldamaz tepede, tek bir sallanan kurumuş yaprağı yok,
neden rüzgar bile ara sokaklara dalar da dalını kıpırdatmaz diye düşünmeden oturacak, içimi dağlayacak ablaaaa."
Balkonda huzursuzluk ritmini arttırarak gidip geldi. Yere vurup şakırdayan terlik, Nejlanın midesinin üstünde de titreşti. "Atlasa da aşağı kurtulsak!" düşündü ve üzüldü. Gözkapakları acısını sızdırdı.
"Ablaaa çınar bile küskün çınarlığına bilirim.
Bu kadar güçlü eğilmezligine kızar bilirim.
Bilirim de döker bütün yapraklarını ağlar gibi Eylül e varmadan"

Balkon; demir kafes.
Sokak; sessiz nefes.

"O koca bedeninde iyileşmez yarası durur taptaze;
kurtlar kemirsin de için için, bir anda devrilsin diye.
Beni görür bilirim ablaaa...beni görür...
o gün kenetlenmişti ruhlarımız bilirim."

Kırmızı hırka...göğsünde sıkılı parmakları arasında tortop.

"Nasıl da kendinden emin dimdik tutuyordu o koca gövdesini.
Neler gördüm ben neler der gibi.
Neler gördü ne bileyim abla,ama o gün gördüğünü bilirim, bilmez olaydım!
Suyu kuruyasıca koca çınaaaar!"

Gidip gelmelerin rüzgarı sertleşti. Nejla gözleri kapalı ileri geri sallandı dört ayaklı iskemlede. Anasının kucağında sallandı, baba dayağı yediği fırtınalı günde.
"Hadi şimdi!" dedi için için. " Hadi şimdi" dedi nefes nefes. Sonu gelmedi devinimin.
"Hiiiii....Dimdikti, eğilmezdi ya, 
İbrahimim deli çınarın önündeki banka gelirken,
bana gelirken
yoldan çıkmış bir araba
ve dimdikliğinden vaz geçmeyen  koca çınar arasında ,
gözlerinde ben,
gözlerinde anlayamamanın korkusu,
belki de anlamanın tasası,
kırmızının en koyusu ayrılığın rengi.
Hiiii  ablaaaa...
Yemin billah o gün bugün gözümü ayırmam üstünden.
Kimseler önünde oturamaz hissederde laneti."
Balkonun kıyısından bir  karga geçti pürtelaş. Rüzgarı Ayteninikine karıştı. Nejla bilmedi. Her şey durdu bir anda. "Bitti mi?"  Gözlerini usulca açtı Nejla. Kırmızı hırkasına dolanmış elleri, Ayten demirlerin dibine çömelmiş ileri geri sallanıyor. "Bitmemiş" Kapamadı gözlerini.

"Ama o oturuyor her akşamüstü aynı saatte.
Hiiiii...İşte,geliyor."
Kocaman açılmış gözleri,
yumruk ellerinin ortasından geçen balkon demirleri.
"Bak,bak aldırmadan, emin adımlarla geliyor.
Bin kere ölsem yine gelirim der gibi geliyor.
Adı İbrahim olmalı! Kokusunu da değiştirmiş  olmalı. Hatta tenini, kirpiğini, gözünün rengini. Ama  o gelişi yok mu?...adı mutlaka İbrahim olmalı.
Otur İbrahim otur için rahat olsun. Kuş bile kanadını çırpamaz bilir de varlığımı. Otur sen, o kara kuru kızla buluş!"
"Hah ha haaa haa..." kahkaha çınladı; usulü bilen mahalle geri döndü. Ufak ufak hareketlendi.
"Hah iste göründü köşeden tıngır mıngır.
Onun da adı Zarife olmalı... Hani şu sokak var ya…Zarife…kerhanecinin sokağı.
İşte buluştun. Aldın sıcacık avuçlarına Zarifeninkileri. Tamam işte kalkın gidin, ellerim dondu ayazda. Kimbilir kaç İbrahimim var sırada."

Bir gün mahallenin sessizlik saatleri dozerlerin uğultusuyla doldu...mahalle hep sessiz kaldı. İkinci gün çınarı da çevreleyen çitler çekildi. Çınarın bir karış üst dalları kaldı karşısında Ayten’in. Ayten ileri geri sallanarak balkonda, gözleri açık izledi. Nejla anlamsız sesler çıkararak bağırır oldu hemen yanı başında. Bir hafta sonra çınar yok oldu. Ayten sessiz ağladı, hep ağladı. Nejla ulurcasına bağırdı. Mahalle sustu, hep sustu. Ne duydu, ne gördü.


Ayşecan Kurtay   21/10/12

devamını oku
Blogger Template by Clairvo