6 Kasım 2013 Çarşamba

Yürürken

Yürüdüğüm yollar. Sekiz kilometre hemen her gün. Yanından geçtiğim insanlar...bu şarkı. Bunu bulmam gerek. Bu sesle yürümem gerek. Değişim tozlarına bu sese sarılıp bulanmam gerek. Hiç birşey yapışmaz üzerime. Ne bir can, ne bir isim...ki en çok isimleri unuturum hayatta. Sesler, gözler, ifadeler, yaşanmış an'a kayıtlı bir küçük hareket. Tek bir isme bağlayamam...ne Hasan, ne NesliHan. An'ları hatırlarım. Kaç an'ım var hatırladığım? Bir gün oturup sayacağım. İkinci gün ilk hatırladıklarımın getirdiklerini de yazacağım. Üçüncü gün ağlayacağım. Dördüncü gün aynaya bakacağım. Ya bir kez daha seveceğim gördüğümü, ya da kopacağım. Bilmiyorum. Bir gün oturup tek tek sayacağım. Dişimin kovuğunda kalmış tatları da sayacağım. Istemeden söylediğim sözleri fırçalayıp sökeceğim minesinden; hiç söylememiş, hiç duyurmamış, hiç yaralamamış gibi parlayacaklar. Beyaz, çok daha beyaz. Tamam biraz çay, biraz kahve ve sakladığım yersiz sevgiden başka.
devamını oku

5 Kasım 2013 Salı

Son Sayfaya

Sen hikayeni anlatırken bana mı sordun? Sorarım sana! 
Tamam haklısın seni ben çağırdım. Anlat da demiş olabilirim bedelini ödeyip çantama yerleştirerek. Aklımı çelen sen oldun yine. Kitapçıya girdiysem bunu fırsat bilen sen oldun. Kapağın arkasında çapkın bakışına daldıysam , okuduysam övgü dolu sözleri, bir de kitaba akıl çelen tumturaklı bir isim  koyduysan... meraklandırdıysan... suçum ne? Iyi de anlatırsın başlayınca bilirim. Yine kandım işte. Ve her zaman kanacağım bilirim. Iyi, güzel elbette. Ama sorarım sana; hikayeyi anlatıp beni nasıl atarsın son sayfada? Biliyordum, daha kitabı aldığım gün biliyordum cinayetin işleneceğini. Sessiz bir merakla izledim. Insanlar benim gibiydi. Yok yapmazlar... diye diye yapılana seyirci kaldılar. Utandım. Sessiz izleyici olmak ne ağır yük! Santiagooooo kaç , hayır hayır kapıyı kapama...ne duruyorsunuz? Lanet olası töreee... Sesimi duyurmadın. Çok acımasızdın. Sonra hikayeyi bitiriverdin. Beni kan tutar üstelik. Santiago olup o yolu yürüdüm. Ve o bedenini bıraktı usulca. Kendime geldiğimde karşımda bir duvar vardı. Boş bir sayfa ve sessizlik. Herkes susmuş. Çekip gitmiş. Kitabın arkasında gülümsüyordun ama artık değil çapkınca, hınzırca. 
devamını oku

Evde

Evde kalanlar, atölyeye taşınamayanlar. Her akşam da atölyede kalıp, eve varamayanlar. Aklım hep olmayanda. Okuduğun iki satır elini uzattırır olmayan bir kitaba. O kitap evde. O kitaptan da iki satır karıştırsaydım ne yazardım be! Demek ilham da evde.  Mazeret burada, hemen yanıbaşımda. Hatta başımda. Yazma isteğinden sola sap, korkuları geç, tam orada. Elime baskı yapan sinirin üstünde. Ağrısı dilime vuruyor. Mazeretim var kitabım evde. O zaman kahve yap kendine. İki laf sağa, sola. Dön dur yirmi metrekare içinde. Frida'yı mıncır. Olmadı. O zaman başka bir kitabın iç sesine dal. Dış sesleri kapat tek tek. Yazma isteği yeşersin usulca, fark ettirmeden. Tam yeşertirken taze filizleri hapşırıver korku yayının üstüne. İşte karşınızda küçücük bir cüce. Ne işin var atölyede? Ne çok işin var evde! Üstelik kitabın da evde... Cüce silkelenip ayağa kalkıyor. Güliver oluyor Frida'nın karşısında. Boyalı elleri...kağıtlarda yol arıyor. Lekelerle konuşuyor. Lekenin biri kafa tutuyor. Maauuuvvvv...mauuvvv... Frida! Karnı aç mama istiyor.
devamını oku

4 Kasım 2013 Pazartesi

2014




Turfanda 2014 ajandaları! Canı çeken hamileler, acelesi olanlar, 2013 den memnun kalmamışlar... Turfanda 2014 ajandaları raflarda!
devamını oku

28 Ekim 2013 Pazartesi

CUMHURIYET BAYRAMIMIZ KUTLU OLSUN!



Elimde taşıdığım bez değil...başım üstü dalgalanan;kanla,canla yazılmış bir tarih.
Diğer elimdeki meşale değil...her adımda aydınlıkta olma gayreti. Yürüdüğüm asfalt, yol değil...emanetim.Bağırdığım umutlarım hiç değil...saf gerçekler.
devamını oku

27 Ekim 2013 Pazar

Fesleğen

Bugün seni hiç düşünmedim. Çünkü bu sabah günün doğuşuna kalkmadım.
Uyandığımda kahvaltı saati çoktan geçmişti. Sade kahve yaptım. Fal kapamadım son yudumumda. Çıktım evden, hava bulutluydu, serinceydi, canlı hissettim düşen bir iki damla yağmurun altında.
 Semt pazarı kurulmuştu aşağı sokakta her perşembe olduğu gibi. Elimde arabam, çiçekçilerin arasından daldım kalabalığa, fesleğen kokusunu burnuma çekerek. Kadınlar, adamlar, ellerindeki torbalar hayata kaç kişi baktıklarının izlerini taşır gibi. Rengarenk tişört tezgahlarında kendinden geçmiş kızlar, kara ellerin doldurduğu kirazlar. Hint eşyaları satan bir tezgahta gözüme ilişen bir ayna kesti yolumu. Elime aldım, oymalarına dokundum. Nilüfer çiçekleri vardı boy boy, gözümde bir kara, kavruk oğlan; oymacı oyarken neler düşünür? Fiyatını sordum satıcıya; iki kilo iyi cins papaz eriği kadar. Arabaya sebzelerin yanına yerleştirdim.
 Dönerken küçük bir saksı fesleğen de aldım.
 Pazar, kaos çok güzeldi. Evde ilk işim aynayı çıkarıp duvara asmak odu. Alışması için fesleğeni camın içinde pazarda olduğu gibi serin gölgeliğe yerleştirdim ve suladım. Sonra ver elini mutfak. Yeşillikler, baharatlar, kokular. Ocaktan yükselmekte olan duman. Kaç saat daha geçmiş onun da farkında değilim.
 Akşam yemeği için masayı kurdum ve seni düşünmeye karar verdim. Bu sefer cam tarafına ben oturdum, karşımda ben. Oyma nilüferler arasından bakıyordum… sana… ama uzaktan… kalktım hızlıca masayı duvara yapıştırdım. Şimdi daha yakındım. Anlamaya çalışıyordum; sen olmak ve bana bakmak ve vazgeçmek. Bir kaç çatal aldım karnıyarıktan… acı midemi ağrıtır, niyeyse acısını kaçırmışım pişirirken tam sevdiğin gibi. Aralık pencereden burnuma hafif rüzgarla o çok sevdiğin fesleğen kokusu doldu, kulağıma sesin “fesleğen kokan yarim” … 
Midem ağrıyor şimdi… sen olmayı beceremedim…anlamak istemedim belkide.
 Ama iyileşiyorum bunu fark ettim…gün boyu seni hiiiiççç düşünmedim.
devamını oku

25 Ekim 2013 Cuma

...bir yol!

Bir yol! Yürüyorlar. Belli, belirsiz izlerini bırakıp ömrümden geçiyorlar.

devamını oku
Blogger Template by Clairvo