8 Temmuz 2013 Pazartesi

Bursa Kuş Pazarı




    


Abla bizim de foğrafımızı çeksene!
    Hangi kanal?
    Gastede mi çıkcak?
    Oğlum meşhur oluyoruz lan!

    Bir gece takılı kaldığımız Bursa Kuş Pazarı belgeseli beynimizin bir köşesine kazınmış. Yolumuz Bursa'ya düşünce , hafta sonunu da yakalayınca haydi dedik... Kuş Pazarı'na.

    Pazar sabahı Bursa ; Kuş Pazarı
    Pazarın yeni yeri Soğanlı mevkii.

    Muhacir Pazarı' nın önünden geçip Kuş Pazarı'na varıyoruz. Sabah dokuz. En güzel kuşlar sabah altı civarında burada olur, el değiştirir diyor pazarın gediklisi.
    Başka kapıdan girseydik, ilk algım farklı olurdu belki. Ama giriş tek. Bacaklarından birbirine bağlı tavuklar, horazlar... Bir torbaya tıkılmış başı açıkta bir kaz. Bembeyaz. Sanki bir savaş muhabiriyim; esir kampına sürünerek girmişim. Gözlerime bakıyorlar, ben birşey yapamıyorum... Sadece fotoğraflarını çekiyorum. Sadece gidip sevebiliyorum, başlarını okşuyorum. Utanıyorum bir an. Patlamış mısır yiyerek mi seyretmiştim? Doğal yaşamlarında mı göreceğimi sanıyordum? Piliç çevirmenin önünden geçerken kokusunu içime çeken ben değilim sanki. Böyle karar veriliyor vejeteryanlığa ilk defa hissettim.

    Arada bıçkın bir delikanlı laf atıyor çıkarıyor beni karanlığımdan. Abla bak sana bir tane güvercin göstereceğim hiç gördün mü böyle bir şey? Eline aldığı güvercini öpüyor önce. Gözlerim açılıyor, inanamıyorum. Beyaz kürk paltosunun yakalarını kaldırmış boynuna kadar çekmiş bir siyah güvercin. Giydirilmiş gibi. Bir başkası avcunda tuttuğunu uzatıyor bak bu Japon! Gözleri inadına yusyuvarlak, kocaman açılmış bir güvercin gözlerimin içine bakıyor onaylarcasına. Evet ben Japonum.


    Abla hangi kanal?
    Kanal değil internete koyarım.
    Hangi site?


    Sorular hep yeni birini doğuruyor. Kuşlarla , satıcılar yarış halinde. Göğüslerini kabartarak gösteriyorlar kendilerini ve kafesleri. Bizimkiler on numara. Bir saatliğine girdiğimiz kuş pazarında üç buçuk saat geçiriyoruz. Sabah serinliğinden eser kalmıyor, güneş yakıyor. Tente kuramayan satıcılar kuşlarıyla birlikte güneşin altında bir umut bekliyorlar.

    Küçük kuşlar ... Stresli ve perişan görünüyorlar.
    Bunlar kaçak geliyor abla.
    E alıp satmasanız kaçak da gelmez. Ense tüyleri yok mu?
    Uyum sağlamaya çalışıyorlar... Çoğu telef olur zaten.
    
    Güvercinler daha şanslı.
    Yürüyorum. Kafes, kafes, kafes. Paçalı paçalı.
    Kaç sene yaşar bu güvercinler?

    Bakımına bağlı abla. Uludağ'da yaşayanla ben bir olur muyum? Adam sekseninde zımba gibi, ben kırklarımın sonunda; şeker var, kolestrol var, böbrek yetmezliği var.
    E doğru söylüyorsun.
    On-on beş sene yaşar iyi bakılırsa.
    Yok abla yirmi sene yaşar ya... Kafeste tutulmazsa.
    Ben yirmi beş yaşında gördüm abla.

    
    Güvercinler, muhabbet kuşları, tavuklar, horozlar, köy yumurtaları... Çeşitler, renkler... Fantastik bir dünya. Sarsıyor. Muhteşem kuşlar var. Sevilerek bakıldığı yerlere selam olsun... Gerçek kuş sever; severek , öperek gösteriyor güvercinleri . Hepsi de hallerinden memnun. Kameraya bile poz veriyorlar. İnsanlar, güvercinler harman olmuş. Arada hissedilen güçlü bir bağ var. İlk andaki şaşkınlığım çoktan yok olmuş.

    Sadece hayvanları kötü şartlarda bekletenlere sitemim. Ve yolunuz düşerse bir pazar sabahı Bursa'ya, görülmeye değer derim.























devamını oku

3 Temmuz 2013 Çarşamba

Doğayı Seviyorum





Yağmur kokusu sarmıştı her yanı. "Doğayı seviyorum." diyordu çürük otların altında kalan yavru kedi leşinin üstündeki böceklere bakarak... Ve doğruyu söylüyordu. 
devamını oku

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Gitti, öldü.


Yarın gelmeliydi.
Aslında dün gelecekti. Aradı.
"Bugün gelebilir miyim? " dedi. Bir anda, öylesine. Üzerinden  yedi ay, beş gün  geçmemiş gibi. Memlekete gidiyorum, işlerimi halledip geleceğim dememiş gibi. Heyecanlanmayacakmışım gibi.
Heyecandan ölecektim. Gelseydi ölürdüm. 

"Bugün gelme , yarın gel!" dedim. Kalbim sıkıştı, sesim kurudu. Durdu. Telefonun ucunda sessizlik kaldı. Pişman oldum. 
"Olur."dedi. Sesi harflerini kaybetmişti, bulamıyordu. İğne deliği boşluk yutuyordu herşeyi canı, an'ı. Tekrar "Olur."dedi. Bekledim başka hiç bir şey demedi. 
"Yarın gel. "dedim tekrar. O çukura  benim de kelimelerim düşüyordu. Yeni bir cümle bulamadım. Düşüşlerini duydum. Düşen her kelimenin boşluğu kalp çarpıntımla doldu. Telefonu kapadım. Defalarca tekrar ettim ve o olup dinledim. Anlamış mıydı? Anlamadım. Bugün gelse ölürdüm. Anlamış mıydı? Öfke zannetti, hınç zannetti, kapris zannetti. Aşktı. Bekleyişti. "Ne olur yarın gelsin"di. Yedi ay, beş gün ölmeden yarını beklemekti.
"Bugün geleyim."dedi. Ölürdüm. 
"Yarın gel ."dedim... sadece "Yarın gel." 
"Olur." dedi.
Gelmedi. 
Gelemedi...
devamını oku

...

          



                       Gelme! demeseydi, gitmezdim.
devamını oku

29 Haziran 2013 Cumartesi

Zamansız Defter




Defterlerinizi görüyorum…üst üste dizilmiş. İçlerini hayal ediyorum. Mavi mürekkep, bazen hırçın bir çocuk, daha çok inci bir varlık.Yıpranmış kapaklar… belli ki aç gözlü değilsiniz, belki de halinizden pek memnunsunuz… umutlarınızı hep yeni, bembeyaz sayfalara bağlamıyorsunuz benim gibi. Nasıl özeniyorum size… sakinliğinize, dinginliğinize.
Şu bordo kapaklı… kaç kere elinize aldınız? Kaç kere başbaşa yalnız kaldınız? Susun lütfen…susun. Gerçeği bilmek istemiyorum. Ne yazdınızsa yazdınız… ama biliyorum…hep yazdınız. Elime alıp dokunsam değerim ruhunuza ; derin,en mahreminize…iç teninize. Kapağında parmak izleriniz nasıl da gizler kendini… belki bir damla kahve, sayfaların birinde. Ya kokusu? Nasıldır? Bunca yılın birikmiş iksiri… buradan bile alıyorum… öylesine güzel ve özel.
Bitti mi bu defter…bitti mi? Daha açıp sayfalarına dokunmadım bile… sadece hayal ettim…
Sorsam izin verir misiniz? Vermeyin lütfen…vermeyin.


devamını oku

25 Haziran 2013 Salı

ADI : Seynep


     Kulağımı dolduran çığlık ve kuzgun karası gözler… bir darbe ve acı.Tek bir anda duydum, gördüm ve hissettim, ama anlayamadım.
      İkinci çığlık beni yakaladığında kendimi apartmandan içeri attım. Kaşımın üstünden süzülen kan nerede olduğumu hatırlamaya çalışırken ağzıma ulaştı. Kapının hemen önünde, elimden düşen kağıdı gördüm. Laboratuvardan eve gelene kadar defalarca düşürdüğüm kağıdı. Her seferinde eğilip aldığım, şimdi camın arkasında yerde duran kağıdımı.

Adı: Selmin
Soyadı: Dinç
"pozitif"


   Beş kelime. Bu beş kelime diğer bütün kelimeleri yuttu. Sonra Dinç yutuldu. Sonra Soyadı, bir müddet sonra Selmin.

Adı: "pozitif"
   Saplandı retinama , gözlerim sulandı. Çöktüm kaldım mozaik taşa. Taşın soğuğu önce kanımı dondurdu. Sonra midem bulandı. Kimse yok . Komşuların eşiklerinden yemek kokusu sızıyor, biber kızartılıyor bir evde. Taş soğuk,midem bulanıyor.

"pozitif"
      O z harfi ...Sivri, köşeli, gidiş-gelişli z harfi canımı acıtan, diken diken batan.
      
      Sersem sepelek bir karga yavrusu kağıdımın üzerinden geçiyor. Gri gri izler bırakarak. Kağıdımın üstüne basa basa.
      "Bu kadarı da fazla!" Kapının koluna yüklenmemle çığlıklar sardı her yanı. Kapıyı iterek kapadım. Dağınık kafa, eve gelmeye çalışırken, göremediğim, ezmeme ramak kalmış, uçmaya yükselmek yerine yürümeye düşmüş bir karga yavrusu , kendinden emin, ailesinden emin, salına salına dolaşıyor eşikte, kağıdımın üzerinde. Bacaklarım titriyor. Çantam titriyor. Tekrar ve tekrar. Zafer.

"Alo."

" Da... dayak yedim."

" Gerçeği söylüyorum. Yavrusunu korumak isteyen bir aileden dayak yedim."

" Yavrularını öldürebilirdim. "

"Saçmalamıyorum. Bir şey de içmedim. Ben iyiyim!"

"Yarın mı?"

"O kadar çabuk mu?"

"Biliyorum konuştuk. Yani sen konuştun , ben diledim."

"Saçmalamıyorum. Canım acıyor zaten."

" Kaşım yarıldı, kanım boşaldı, midem bulanıyor, şaşkınım... İyiyim, iyi."

"Gelme. Yarına kadar yalnız kalmak istiyorum. Sakın gelme. Ben gelirim. Adresi at mesajla. Adresi ve saati ve celladın adını !"

"Saçmalamıyorum! "

         Dayak yemiştim. Bir karga ailesinden yavrularını görmediğim için dayak yemiştim.
         Gözleri geldi gözlerimin önüne …sülale boyu kuzgun karası dehşet saçan gözler. Dinlediğim bütün karga-insan hikayelerinin baş kahramanı oldum birdenbire.

        ”Yüzyıl uçmayı öğrenemeyen karga ve kırk yıl bir karga ailesi tarafından didiklenen kadın! ” 

        Unutmayacaklar beni. Değil yarın, belki bir daha hiç dışarı çıkamayacağım. Tüm kapıları tutacaklar ve sadece beni hatırlayacaklar. Nerede, ne zaman bir karga yavrusu tehlikeye düşse annesinin dalından, gelip beni didikleyecekler. Unutmayacaklar işte. Hiç bir zaman, kapkara,kuzgun karası bir inatla.
        Titreyen bacaklarım ha gayret.
        Ben odadayım, kağıt sokakta. Ayaklar altında.
        Adı: Selmin .
        Bir zamanlar düşük tehlikesiyle annesini dört ay yatağa bağlayan Selmin. Babasının çağrısını duyan, istemese de ağlaya ağlaya gelen, anasının celladı Selmin.
He heeyyy,sıradaki gelsin ! Öğğğğğğğkkk... öhö ... ö hö..." Battı. Her yer, her şey."

         Bip... bip
         Aman geç kalma! Hemen yolla mesajı. Aman geç kalma ,vaz geçerim. Açmayacağım. Sabaha kadar bilmek istemiyorum. Ne istiyorum?
          Soyadı: Dinç
          Peki ya Sen…beni duyuyor musun? Vücudumun sessiz sakini! Ne istiyorsun? Yine saçmalıyorum, tabii ki İstiyorsun. Adı: "pozitif"
          İki kişi istese,üçüncüye ne halt etmek düşer?Dalımdan kendi ellerimle itip düşürebilecek miyim? Bunu gerçekten yapabilecek miyim?
          Mesajda dese " Selmin ben yapamayacağım. Konuşmaya geliyorum. Konuşalım. ", " Seni, sizi seviyorum" dese. Saçmalama. Soyadı: Dinç

           Perde! Gölge! Geldiler yukarı geldiler. Beni arıyorlar. Hayır vermeyeceğim... Kağıdı verdim, bebeğimi vermeyeceğim defol kara... martıymış. Deliriyorum. Gözümün içine bakıyor. Biliyorum birazdan havalanacak. 
           Gah gah gah gaaaaaahhhh...Zavallı, çaresiz, korkak, plan yapan akıllı insan!
           "Alo Zafer! Konuşmamız lazım. "

                                                                                                                           Ayşecan Kurtay
                                                                                                                                22-05-13
devamını oku

22 Haziran 2013 Cumartesi


Gölgemde lolipop devleşti. Ben de onu yalayan dev çocuk. Annemin gölgesi hemen yanımızda bizden de büyük. Lolipopu bıraktım,lolipop yiyen dev gölge oldum. Üzerimden otobüs geçti. Ne çocukluğum,ne lolipopum bozuldu. Yerdeki dev daireye baktım,dayanamadım dişledim. Boşalan yeri yolun rengi doldurdu. Bir güvercin kondu. Yaladım. Dolaştı usul usul. Seyrettim. Beyaz bir arabanın üstünden geçti gölgem ve lolipopum. Bir an içine girdi,çıktı. Kahkaha attım. Annemin gölgesi bana baktı. Sustum. Cicikız oldum. Bu arada iyice küçülen şekerimin gölgesi elimde bir direk gibi kaldı. Salladım. Ucunda hayali bayrak salladım. Annem baktı. Usulca durdurdum elimi. Beklenen otobüs geldi. Gölgemi de toplayıp bindim. Camdan baktım.  Yoldan başka bir şey kalmamıştı.

                                                              Mart-2013

devamını oku
Blogger Template by Clairvo