5 Kasım 2013 Salı
Evde kalanlar, atölyeye taşınamayanlar. Her akşam da atölyede kalıp, eve varamayanlar. Aklım hep olmayanda. Okuduğun iki satır elini uzattırır olmayan bir kitaba. O kitap evde. O kitaptan da iki satır karıştırsaydım ne yazardım be! Demek ilham da evde. Mazeret burada, hemen yanıbaşımda. Hatta başımda. Yazma isteğinden sola sap, korkuları geç, tam orada. Elime baskı yapan sinirin üstünde. Ağrısı dilime vuruyor. Mazeretim var kitabım evde. O zaman kahve yap kendine. İki laf sağa, sola. Dön dur yirmi metrekare içinde. Frida'yı mıncır. Olmadı. O zaman başka bir kitabın iç sesine dal. Dış sesleri kapat tek tek. Yazma isteği yeşersin usulca, fark ettirmeden. Tam yeşertirken taze filizleri hapşırıver korku yayının üstüne. İşte karşınızda küçücük bir cüce. Ne işin var atölyede? Ne çok işin var evde! Üstelik kitabın da evde... Cüce silkelenip ayağa kalkıyor. Güliver oluyor Frida'nın karşısında. Boyalı elleri...kağıtlarda yol arıyor. Lekelerle konuşuyor. Lekenin biri kafa tutuyor. Maauuuvvvv...mauuvvv... Frida! Karnı aç mama istiyor.
devamını oku
4 Kasım 2013 Pazartesi
28 Ekim 2013 Pazartesi
27 Ekim 2013 Pazar
Bugün seni hiç düşünmedim. Çünkü bu sabah günün doğuşuna kalkmadım.
Uyandığımda kahvaltı saati çoktan geçmişti. Sade kahve yaptım. Fal kapamadım son yudumumda. Çıktım evden, hava bulutluydu, serinceydi, canlı hissettim düşen bir iki damla yağmurun altında.
Semt pazarı kurulmuştu aşağı sokakta her perşembe olduğu gibi. Elimde arabam, çiçekçilerin arasından daldım kalabalığa, fesleğen kokusunu burnuma çekerek. Kadınlar, adamlar, ellerindeki torbalar hayata kaç kişi baktıklarının izlerini taşır gibi. Rengarenk tişört tezgahlarında kendinden geçmiş kızlar, kara ellerin doldurduğu kirazlar. Hint eşyaları satan bir tezgahta gözüme ilişen bir ayna kesti yolumu. Elime aldım, oymalarına dokundum. Nilüfer çiçekleri vardı boy boy, gözümde bir kara, kavruk oğlan; oymacı oyarken neler düşünür? Fiyatını sordum satıcıya; iki kilo iyi cins papaz eriği kadar. Arabaya sebzelerin yanına yerleştirdim.
Dönerken küçük bir saksı fesleğen de aldım.
Pazar, kaos çok güzeldi. Evde ilk işim aynayı çıkarıp duvara asmak odu. Alışması için fesleğeni camın içinde pazarda olduğu gibi serin gölgeliğe yerleştirdim ve suladım. Sonra ver elini mutfak. Yeşillikler, baharatlar, kokular. Ocaktan yükselmekte olan duman. Kaç saat daha geçmiş onun da farkında değilim.
Akşam yemeği için masayı kurdum ve seni düşünmeye karar verdim. Bu sefer cam tarafına ben oturdum, karşımda ben. Oyma nilüferler arasından bakıyordum… sana… ama uzaktan… kalktım hızlıca masayı duvara yapıştırdım. Şimdi daha yakındım. Anlamaya çalışıyordum; sen olmak ve bana bakmak ve vazgeçmek. Bir kaç çatal aldım karnıyarıktan… acı midemi ağrıtır, niyeyse acısını kaçırmışım pişirirken tam sevdiğin gibi. Aralık pencereden burnuma hafif rüzgarla o çok sevdiğin fesleğen kokusu doldu, kulağıma sesin “fesleğen kokan yarim” …
Midem ağrıyor şimdi… sen olmayı beceremedim…anlamak istemedim belkide.
Ama iyileşiyorum bunu fark ettim…gün boyu seni hiiiiççç düşünmedim.
devamını oku
25 Ekim 2013 Cuma
22 Ekim 2013 Salı
Tam üç yüz lira. Bir montumun cebinde. Gel de inanma hikmete, mistik düşüncelere. Nasıl unutur insan? Tam üç yüz lira. Ödenecekler listeleri... Cüzdan kuruş kuruş hesaplanmakta. Ali, Veli takke değiştirip duruyor etrafımda. "Nereden bulacağım?" kemiriyor sinsi sinsi. Tamam iki ay sabrederim... Yalan! Ancak iki gün sürecek sabır... Hayal kur! Otur hayal kur! Bu senin seçimin. Otur adam gibi Evren'den iste...
Evren'den gerizekalı olmayı iste. Cebinde üç yüz lira unutup kredi kartına borçlanmayı. Sonra da bulup " Evren sen ne muhteşemsin!" diye ermiş edayla ağdalı nağmeler at! Bulduğunu faize yatır. Karikatür geliyor aklıma. "Evren'e pozitif düşünce göndermiş miydiniz?" diye soran bir uzaylı..."Evet!" gözleri çakmak çakmak azıcık ahmak Dünyalı. Kilit cümle " BEN ONU YEDİM!" Yesin tabii. Ben unutayım Evren ödülü üstlensin. Tam üç yüz lira. Eski tabirle üç yüz milyon lira. Evren'im benim. Elimde paralar, hırsımdan göz pınarımda damlalar...
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)