21 Haziran 2013 Cuma

Saat Çalar





 “İlk defa onaltı yaşında “Bu ev artık misafir evin!” deyip evlendirdiklerinde çaldım… Çocukluğumu bırakmadım ardım sıra. Büfenin rafında benden başka kimsenin farkında olmadığı altın sarısı bir saatti. Aklım erdi ereli pilini değiştirir, tozunu alırdım…
Altı sene boyunca baş ucumda, dayanılmaz zamanlarda göz ucumdaydı çocukluğum. Önce kadın dediler, sonra üç çocuklu dul kadın! Oysa üç çocuklu bir çocuktum ruhumda, anılarım akrep ve yelkovanda.
    İkinci saati bir aylık çalışma karşılığımı artı bedel ödeyerek almak zorunda bırakıldığım o tozlu fabrika odasından kaçarken çaldım…Masada duran elektronik bir saat…tik takı bile yok…ama bırakmadım umutlarımı, korkularımı… ne yaşadıysam gözüm saate takılı hepsini aldım. Hiç bir zaman, hiç bir yerde benden yaşam karşılığı sökülüp alınan zamanımı bırakmadım…
    Yedi yıldır çalıştığım hanımımın yanı başındaki saati alana kadar kimsecikler anlamadı…Kimbilir bu sefer birileri anlasın istedim belki. Saate bakacak ve bulamayınca şaşıracaktı… Bakacaktı, çünkü tam çay saatiydi. “Haydi kızım çay koy!” demeden iki dakika önce, çaldığımın anlaşılıp dayak yemeden bir saat önceydi. Değerli zamanlarını takip ettikleri saati bir anda cebime indiriverdim, tik takları kalp atışlarıma karıştı. Akrep, yelkovan gözümün önünde yedim dayağımı tıpkı çocukluk yaramazlıkları gibi, ağlayarak.
    İşte bu kadar Hakim Bey. Ben zaman çalıyorum. Nerede, ne şekilde istemeden can derdine bıraktıysam zamanımı, çalıyorum. Kendimi tutmuyorum. Alın benden istediğiniz zamanı, nasıl olsa bir yolunu bulur onu da bırakmam burada.”
   Gözlüklerinin üzerinden dikkatle dinleyen hakim elindeki kalemin kapağını kapattı. Gözü kürsünün tam karşı duvarında duran büyük saatte.
-Yaz kızım…
devamını oku

18 Haziran 2013 Salı

Duruyorlar





Duruyorlar…ayakta…kımıltı boyutunda hareketlilikle. Gözler en uzak noktada sabit, bir anlık gaflete alınmış gard! Geleceği bekliyorlar bu yaratım durağında.
devamını oku

17 Haziran 2013 Pazartesi

Biz

!!!

devamını oku

14 Haziran 2013 Cuma

Son Tren; İçine Biber Gazı Dolmadan


Son tren 18-Haziran-2013 günü seferini tamamlayacakmış içine biber gazı dolup hatıralarım gölgelenmeden.

Yirmi dört ay tren yokmuş. Değişim kaçınılmaz. Salı günü, tam dört gün sonra içine kumu, kovayı, çocukluğumun bütün anılarını toparlayıp garaja girecekmiş.

Bakırköy’den Florya’ya hareket eden bir tren; plaj coşkusu, havadaki bulutları izleyen cama yapışık çocuk gözler, akşam pespembe olacak yanaklar, anne eli, abla, teyze ve kuzenler, dönüşte bir külah Roma Dondurması…

Bazen Ankara yolu, cebe konan tarçınlı sakız. Çantalarda biraz meyva, börek ve meyva suyu. Aroma; üçgen paket, vişneli.
O tarçınlı sakız; gülerek bakan arap bacı… Aklın cebindedir binersin trene. Biner binmez ağzına atasın vardır, yok atmazsın, en doğru anı beklersin. Yolculuk uzun. Çuf çuf, tıngır mıngır sallana, yana alınacak yol. Cam kenarı. En çok ters oturmayı seversin. İstasyonun yavaşça geride kalışını, yerini ray yollara bırakışını izlemeyi. Yollar akıp gider, aklın cebinde, uykuya dalarsın bir müddet sonra. Başın annenin dizlerinde… Bir hışırtı dolar kulaklarına,çekip getirir seni vagona. Meyva suyu ve börek. Tarçınlı sakız cebinde. Tren varıp indiğinde de çiğnenmemiştir o sakız. Hala en doğru anı bekler, çünkü sadece bir tanedir.

Kum, kova, dondurma, tarçınlı sakız…

Yıllar geçer…Atölyenden çıkarsın. Kadıköy. Vapur iskelelerinin önünden geçersin, insanların arasından. Bir simit veya çatal alırsın. Yol boyu, deniz kenarı çay bahçeleri. Kokusu bile simidine çok yakışır. Hoparlörden kaptan seslenir “Boğaz Turuuuu on dakikaya kadar hareket edecek. Siz de Boğazın güzelliklerinde hoş bir gün geçirmek istiyorsanız katılın. İstanbul Kart, akbil geçerlidir.” Bez afişte yazar : “Bir buçuk saat Boğaz Turu 12 TL “ Martılar hazır peşine takılıp gitmek için. Otobüs duraklarının ardı dizi dizi minibüsler. Önce sağa, sonra sola, tekrar sağa, öne, arkaya, çapraza… Tekrar sakinlik. Haydarpaşa yolu. Son balık ekmek kokusunun da içinden geçip ön taraftan dolaşarak gara girersin. O çok sevdiğin gara. Bütün kokular üstünde iyot, egzoz, balık. Trendesiniz. Kum, kova, dondurma, tarçınlı sakız çoktan orada.

On sekizinde son seferini yapacakmış.
Galiba seviniyorum...


garibim;
ne bir güzel var avutacak gönlümü,
bu şehirde,
ne de bir tanıdık çehre;
bir tren sesi duymaya göreyim,
iki gözüm
iki çeşme.

Orhan Veli Kanık


devamını oku

Deniz Kokusu

ayşecan kurtay /


Akşamüstü… İçime deniz kokusu çekmek istiyorum.Biber gazının kokusu ılık ılık burnuma doluyor . İçimi çekiyorum. Bir yerlerde birileri hak istiyor.Sahildeki taşıma gidiyorum…sapasağlam toprağa kök salmış kütle.Seyrine daldığım deniz çok uzaklarda. Önüm sıra taşlar uzanıyor… Göz alabildiğine ,bir biri içine dönen liman kolları…kollar henüz boş ama gözüm denizi alamıyor..uzakta…sadece bir grilik.Martılar bile deniz kuşu değil artık… Bu taş bildiğim taş hiç değil …hava kararıyor.

Bir anda yön değiştiren rüzgar; ürperdim. Zaman, mekan birbirine karıştı;katmanlar arası geziniyorum,neredeyim bilmiyorum.Kulaklarımda ağaçların hışırtısı. İçime çekiyorum. Mis gibi deniz kokuyor. Kalp çarpıntısı… gözlerim açılıyor.

14-06-13


devamını oku

12 Haziran 2013 Çarşamba

Nefes



Nefes alıyorsam umut vardır.

Hele bir de nefesini hissediyorsam alnımda...

Umut çoktur.
devamını oku

11 Haziran 2013 Salı

Son Konser



Prof. Dr. Edward Aris ve TRT A Studioda son konser.





12/06/2013  saat:19.30
TRT-Jazz Orkestrası,Harmonica,  Akordeon ve Ağız Mızıkası SololarıTürkiye Radyo Televizyon ve Atatürk Kültür Merkezi sanatçısı Edward Aris, Akordeonu ve grubuyla TRT A Studio'da son konserlerine herkesi bekliyor.
devamını oku
Blogger Template by Clairvo