23 Ağustos 2013 Cuma

Çıkmaz Sokak


Muhtarın kapısına dayandım, akşamın son saati. Kapanmadan hemen önce. Yağmura rağmen, ertelemeden.
- İçim acıyor Muhtar Efendiii, içim acıyor. Problemlerimi çözemiyorum , hep kafam karışık. Hiç bir işim sonuca varmıyor.
Gözlüğünün üstünden mavi gözleri sabit baktı.
- Anlamadın değil mi?
- Anlayamadım kızım. Nasıl yardımcı olayım? 
- Nerede oturuyorsunuz? 
- Bu cadde üzerinde. Hayırdır?
- Hayırdır, size hayırdır tabii. Akış içindesiniz. Gürültülü de olsa akış içinde. Tamam ara sıra çıldırtan tıkanmalar oluyordur ama çözülüp yine akış devam ediyordur.
Göz bebekleri sağa sola hızla hareket etmeye başladı. Belli durağan bir şey yok hayatında. 
-Ben nerede oturuyorum biliyor musunuz?
- İkametgah mı almak isti...
-Hayır! 
- Posta kodunu...
- Hayır muhtar Efendiii, hayır. Sadece niye sokağımın başında koskoca bir çıkmaz sokak işareti var? Hem de kırmızı vurgulu, bunu öğrenmek istiyorum. O sokak benim evime çıkıyor. Benimki ile birlikte onbir ailenin evine daha. Ama köşeden döner dönmez gözüme giren tabela " Çıkmaz Sokak " Ruhum daralıyor. İşlerim hep çıkmaza giriyor.
-Ama o sokak çıkmaz sokak.
- Nereye çıkmaz? Hiç değilse bunu belirtsinler. Çıkar niye çıkmasın ? Her yere çıkar. Öncelikle evime çıkar. Komşularıma çıkar.Komşularımın bahçesinden geçerseniz aşağı yola da çıkarsınız. 
-Kızım bu trafik işareti. Arabalar...
-O zaman yabancı arabalara çıkmaz diye yazı versinler. Bunu bile bile girmeyin desinler. Girerseniz park edip bir kapıyı çalın desinler. Belki dostluğa çıkar. 
-Trafik kur...
- "Bu sokak içinde yaşayanlar kadardır" Nasıl ama? Daha hoş değil mi?
-Mecbu...
- O zaman nereye çıkmayacağını söyleyin. Bir ismi olsun. Mesela...mesela hayatta Boğaz Köprüsüne çıkmaz. "Köprü Çıkmazı " olsun.  Ben belirsiz bir sokakta yaşamak istemiyorum Muhtar Efendi. Gördümmü sadece köprüye çıkmaz diyeyim, karışmayayım. Öyle de bakmayın lütfen...

devamını oku

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Son Nokta

Söylemesen de biliyordum bittiğini. Zaten söylemedin. Yazdın. Küçücük bir paragraf virgüller ve soru işaretleriyle dolu. Okudum. Anladım. Bitti işte. 
Paragrafın sonunda son nokta. Hem de üç tane •••
devamını oku

19 Ağustos 2013 Pazartesi

...


Herkes yapıyor... doğru olmalı.
devamını oku

Farkına bile varmadı

İnandırıldı
inandı
İnandırdı
Farkına bile varmadı.
devamını oku

18 Ağustos 2013 Pazar

SONEÇKA Liyudmila Ulitskaya





SONEÇKA Liyudmila Ulitskaya
Çeviren: Mehmet Özgül  Doğan Kitap

Seksenaltı sayfalık bir kitapçık. Hızla içine alan ve dil sadeliğinin içinde çok lezzetli ifadeleri olan çok hoş bir kitap.
Öykünün Ev Hali bloğunda da sevgili Füsun'un anlatımıyla ilgimi çekmişti. Aklımın bir köşesindeydi
Ve çarşamba günü masama geldi. "Bu da sanaaaa" . 
Köşesinden kendi çıktı geldi. 
Kapağını açtırdı ve içine aldı. 
Küçük ama kendine çok güvenli başeğmez, geride kalmaz bir kitap olduğunu masamda uzanmış görünce anladım.
Seve seve teslim oldum.







devamını oku

17 Ağustos 2013 Cumartesi

Bitiş



Durdu ve sırtını duvara dayadı.Yılların isini görev gibi tutan duvara.Salonun bomboşluğuna inat toplanmış bütün eşyanın izini saklayan duvara. Cemil ustanın, tuğlalarını köyünün hayalini kura kura ördüğü, bir cigara arası sırtını dayayıp dinlendiği duvara.
 Havayı derin derin içine çekti, sağda solda kalmış nefeslerini ararcasına. Etrafta komşu evin mutfak penceresinden sızan o acımasız, taze yaprakla yapılmış sarma kokusu. Hani şöyle sofranın ortasına doğru tencere ile gelen, ailenin çevreleyip doymaz ve sabırsız gözlerle beklediği sarma kokusu.Tekrar derin derin içine çekti. İçine çekişi derinleştikçe odaya sinmiş sigara kokusu karıştı sarma kokusuna da döndürdü gerçeğine.
Yola çıkma vaktiydi. Dönüş yoluna. Alacağı vereceği kalmamış şehirden köyüne koşuş yoluna. Amca oğlunun sabırsız kamyonetinin kornası doldu kulağına. Bütün kokuların, dokuların, sinmiş hikayelerin kapısını kapattı da çıktı yola.

Bir kitap daha bitti.
Durdum ve göğsüme dayadım.


ayşecan
devamını oku

15 Ağustos 2013 Perşembe

Mozambik Çitası ve Ben


      Aslı'yı bekliyordum. Uzakta bir Mozambik Çitası belirdi. Hem de İstanbul'un orta yerinde, Kumbaracı yokuşunun başında. Dün izlediğim belgeselden fırlamışcasına. Baştan ayağa,çantası dahil ; pars değil ,tam bir çita! Dudakları, pençeleri av kırmızısı.Ucuna yükseldiği ayak parmakları leopear bir sandaletten dışarı fışkırmış, varmaya korktuğum gözleri alev alev panter, kedi çekikliğinde bir koyuluğun içinde.

   Ürktüm. Aslı olmasın! dedim. Otuz küsur yıl sonra facebook mahareti, twitter kıvraklığı ile beni bulan sıra arkadaşım Aslı olmasın! Ne olur Aslı olmasın! dedim. - Bu gelen Aslı - bilgisi fiber optik hızla indi kafama. Sarsıldım.
Hata!..
Olmamalı!
Hata!
Kız-erkek, kız-erkek paylaştığımız okul sıraları. Yanımda oturan sıska, pısırık Aslı. İnternet fotoğraflarındaki at kuyruklu sıska kız değil, hemen yanı başındaki tombul vamp.
Hata!..
Hangisi Aslı? Ben A mahallesinden B mahallesine yılda iki kilometre hızla yol alırken o kıtaları aşmış. Beş günlük gömü çalışması, paylaşılan anılar, şarkılar; pırıl pırıl bakan at kuyruklu kız... Ben Aslı'yı bekliyorum, uzak diyarlardan kankisi gelmiş her fotoğrafında boy gösteren...  Dilini anlayabilecek miyim?  " Ben Aslı arkadaş. Paket size. Aslı hasta. Özür. " 
Hata!

    Aslı bu. Biliyorum bir şekilde. Çiçekli elbiselerle hayal etmeye çalışıyorum. Kulağına inci küpe takıyorum. Yaban birşeyler var. Saçının kızılından mı nedir aynı kıtaya bile varamıyoruz. Hedefe kilitlenmiş geliyor. Yokuştan aşağı yavaş yavaş, kedi patisiyle iniyor. Parmakları her adımda asfalta dokunuyor. Bir arabaya binip, sinmek istiyorum. Usulca pencereleri kapatıp nefessiz, hareketsiz durmak. Unutsun beni istiyorum. Görmesin. Retinasına yanlışlıkla düşmüş bir leke olarak kalayım. Bir an sonra silineyim.
Çok geç. Gördü ve tanıdı.

    -Aliiiiiiiiiiiiii !

     Tanındım. Bu kadın Aslı ve beni tanıdı. Bu kadın… Bu… Pıstığım yerde değilim artık. Meydandayım. Kuru otlar arasında yemyeşil parlak bir yaprak. Çırılçıplağım. Kat kat giyiniyorum. Usul usul, yavaş yavaş, utanmadan. Önce göğsümü irileştirecek bir kafes yerleşiyor, dikleşiyorum. Boyum uzuyor andan bir diğerine. Omuzlarım genişliyor, kabarıyor. Panter çerçevenin içine şua gibi işliyorum. Gözgözeyiz çok iyi biliyorum. Bütün sistem onaltı yaşa bağlanmış, hormonlar telaş içinde. Bir an bir sızı duyuyorum kürek kemiklerimin üstünde. Kürek baş gösteriyor, yavaş yavaş kendini açıyor. Bilmediğim bir kıtanın şehvetine yolculuk başladı. Süzülüyorum. Her kanat çırpışımda karalar geçiyorum, bozkırlar, okyanuslar. Yaklaştıkça büyüyorum; yaklaştıkça büyüyor, parlıyor. Göğüsleri süt doluyor, beneklerin arasında dolgunlaşıyor. Beli incecik. Kalçaları çocuklarıma sesleniyor. İçim çığlık çığlık  "I of the tigeeeeerrrr!"

   -Kız Aliiiiiiiiiii... Naber ya kuzum? 

    Savanların rüzgarları gömleğimin içine kaçmış çeyrek asırlık bir dikeni hareketlendirdi. Diken tam göğüsüme, sol tarafıma battı. Pofff… canım yandı! Kanatlarım birbirine dolaşıyor, acemi bir komi, sekiyorum. Düşüyorum. Yer çekiminden hızlı, kuvvetli bambaşka bir düşüş bu. Ahhh göğsüm... Otuz tel saç daha bendeki köklerinden kaçıyor, bir kaç tanesi gözümü seçiyor, gözlerim çapak çapak. Burun kıllarım uzun. Diken iltihap yapıp yüzümün en olmaz yerlerinde çıbanlar fışkırtıyor. Gözlerim şişe altı. İğne batırılmış bir balon. Kontrolsuz yol alıyorum, hem düşüyor, hem uzaklaşıyorum. Işık hızı. Zaman ötesi... Gözlerim kapanıyor.

İlkokul kırılganlığında çarpı bacak bir oğlan. Takılıp takılıp düşen , düştükçe ağlayan, kırılgan Kız Ali. Yerdeyim işte boylu boyunca, çakıldım. Aslı'nın abisi Tahir teneffüste katıla katıla gülüyor. Pantalonum yırtılmış, kıçım dışarda. Utanıyorum. Yok olmak istiyorum. Hızla geri çekiliyorum.
   
    Gözlerimi açıyorum.Tam karşımda aşağı mahallenin uyuz, kasap önü kedisi! Tırmalamak için patisini kaldırmış. Bilmiyor patisinden önce sesi tırmık içinde bırakmış, çizmiş, kanatmış. Ağladığımı bilmiyor. Göğsüm acıyor. Sol taraf. Sızım sızım.Bilmiyor.

    -Merhaba Aslı. Ne kadar değişmişsin.
    -Değil mi kıııızzzz? Ama sen hiç değişmemişsin, nerede olsa tanırım. Kız Alim benim yaaa...

    Bütün dikenler midemde. Gaz yapıyor. Gözünün içine bakıp, geğiriyorum.
       

    ayşecan kurtay

                                                                                                                                

devamını oku
Blogger Template by Clairvo