26 Ağustos 2013 Pazartesi
23 Ağustos 2013 Cuma
Muhtarın kapısına dayandım, akşamın son saati. Kapanmadan hemen önce. Yağmura rağmen, ertelemeden.
- İçim acıyor Muhtar Efendiii, içim acıyor. Problemlerimi çözemiyorum , hep kafam karışık. Hiç bir işim sonuca varmıyor.
Gözlüğünün üstünden mavi gözleri sabit baktı.
- Anlamadın değil mi?
- Anlayamadım kızım. Nasıl yardımcı olayım?
- Nerede oturuyorsunuz?
- Bu cadde üzerinde. Hayırdır?
- Hayırdır, size hayırdır tabii. Akış içindesiniz. Gürültülü de olsa akış içinde. Tamam ara sıra çıldırtan tıkanmalar oluyordur ama çözülüp yine akış devam ediyordur.
Göz bebekleri sağa sola hızla hareket etmeye başladı. Belli durağan bir şey yok hayatında.
-Ben nerede oturuyorum biliyor musunuz?
- İkametgah mı almak isti...
-Hayır!
- Posta kodunu...
- Hayır muhtar Efendiii, hayır. Sadece niye sokağımın başında koskoca bir çıkmaz sokak işareti var? Hem de kırmızı vurgulu, bunu öğrenmek istiyorum. O sokak benim evime çıkıyor. Benimki ile birlikte onbir ailenin evine daha. Ama köşeden döner dönmez gözüme giren tabela " Çıkmaz Sokak " Ruhum daralıyor. İşlerim hep çıkmaza giriyor.
-Ama o sokak çıkmaz sokak.
- Nereye çıkmaz? Hiç değilse bunu belirtsinler. Çıkar niye çıkmasın ? Her yere çıkar. Öncelikle evime çıkar. Komşularıma çıkar.Komşularımın bahçesinden geçerseniz aşağı yola da çıkarsınız.
-Kızım bu trafik işareti. Arabalar...
-O zaman yabancı arabalara çıkmaz diye yazı versinler. Bunu bile bile girmeyin desinler. Girerseniz park edip bir kapıyı çalın desinler. Belki dostluğa çıkar.
-Trafik kur...
- "Bu sokak içinde yaşayanlar kadardır" Nasıl ama? Daha hoş değil mi?
-Mecbu...
- O zaman nereye çıkmayacağını söyleyin. Bir ismi olsun. Mesela...mesela hayatta Boğaz Köprüsüne çıkmaz. "Köprü Çıkmazı " olsun. Ben belirsiz bir sokakta yaşamak istemiyorum Muhtar Efendi. Gördümmü sadece köprüye çıkmaz diyeyim, karışmayayım. Öyle de bakmayın lütfen...
21 Ağustos 2013 Çarşamba
19 Ağustos 2013 Pazartesi
18 Ağustos 2013 Pazar
SONEÇKA Liyudmila Ulitskaya
Çeviren: Mehmet Özgül Doğan Kitap
Seksenaltı sayfalık bir kitapçık. Hızla içine alan ve dil sadeliğinin içinde çok lezzetli ifadeleri olan çok hoş bir kitap.
Öykünün Ev Hali bloğunda da sevgili Füsun'un anlatımıyla ilgimi çekmişti. Aklımın bir köşesindeydi
Ve çarşamba günü masama geldi. "Bu da sanaaaa" .
Köşesinden kendi çıktı geldi.
Kapağını açtırdı ve içine aldı.
Küçük ama kendine çok güvenli başeğmez, geride kalmaz bir kitap olduğunu masamda uzanmış görünce anladım.
Seve seve teslim oldum.
17 Ağustos 2013 Cumartesi
Durdu ve sırtını duvara dayadı.Yılların isini görev gibi tutan duvara.Salonun bomboşluğuna inat toplanmış bütün eşyanın izini saklayan duvara. Cemil ustanın, tuğlalarını köyünün hayalini kura kura ördüğü, bir cigara arası sırtını dayayıp dinlendiği duvara. Havayı derin derin içine çekti, sağda solda kalmış nefeslerini ararcasına. Etrafta komşu evin mutfak penceresinden sızan o acımasız, taze yaprakla yapılmış sarma kokusu. Hani şöyle sofranın ortasına doğru tencere ile gelen, ailenin çevreleyip doymaz ve sabırsız gözlerle beklediği sarma kokusu.Tekrar derin derin içine çekti. İçine çekişi derinleştikçe odaya sinmiş sigara kokusu karıştı sarma kokusuna da döndürdü gerçeğine. Yola çıkma vaktiydi. Dönüş yoluna. Alacağı vereceği kalmamış şehirden köyüne koşuş yoluna. Amca oğlunun sabırsız kamyonetinin kornası doldu kulağına. Bütün kokuların, dokuların, sinmiş hikayelerin kapısını kapattı da çıktı yola.
Bir kitap daha bitti. Durdum ve göğsüme dayadım.
ayşecan
Kaydol:
Kayıtlar
(
Atom
)