12 Kasım 2013 Salı

Gömdüm Seni

Gömdüm seni. Hissettirmeden. Usul, usul...dirseğimin tam kenarına. Kimsenin tahmin etmeyeceği bir yere. Sana dayanıyorum zayıf bekleyişlerde. Bir sinek konuyor. Okkalı bir şaplak indiremiyorum. Okşarcasına uzaklaştırıyorum. Sinek şefkat tadıyor insan eliyle. Şaşkın. Havalanıyor, havalanıyor, konuyor aynı ümide. Benim hayvanım oldu bile. Adını fısıldıyorum kulağına. Ellerini ovuyor.  Yoksa... yoksa buldu mu seni? Gözlerim kapalı, incecik ayakları. Yokluyor belki de kokluyor. Ne söylüyor? Akıl çelen! Gözlerim kapalı. Konuşuyor işte... öfkem duvara çarpıyor. Tumturaklı vızıltılarla kaçıyor şimşek gibi yayılan acıda. Sesleniyorum ardından " Sen gitmedin! Ben gönderdim!"  Unutulmaz. Bu acı unutulmaz! Yoksunuz artık orada. 
devamını oku

9 Kasım 2013 Cumartesi

İrmik Helvası

Kafa tutup kayıpları kutsayan helvalara, irmiği kuşlara yediriyorum. Kalanını yaprak sarmasına. Doğarken göbek bağından başlayıp kırptıkları için fazlalıklarımı, altıncı parmağım yok artık. Olsaydı bir de turşu kurardım ekşimiş hatıralardan. Annemin çaldığı erikler vücudumun en görünen yerlerinde. Bir tanesi alnımın orta yerinde, üçüncü gözümü kapatan koyu kahve bir leke. Vurmak isterseniz kolaylık olsun diye. Nişan alıyor astiğmatlı bir yaratılmış, bütün önemli insanlar ölüyor. Koyu kahve, kalp çarpıntısı; alnım açık bekliyorum sessizce.
devamını oku

7 Kasım 2013 Perşembe

Taçsız Sultan


Bir küfür yolluyorum sana acılı ciğer tabağından, çaydanlık kızıp elimi haşlıyor. Rakı basmalıyım bu acının üstüne, başka yolu yok. Diş macunları çoktan tükürülmüş Marmara' nın derinlerine. Kelimelerin savaşı devam ediyor oksijensiz ortamlarda. Parlak dişleriyle gülümsüyor ölmeden hemen önce balıklar. Dil, din, cinsiyet ayrımsız hepsi ölüyor umut ettikleri hayattan. Balıksız bir denizin ahmak kâşifiyim, balıkçılar Kralı'nı hayal eden. Ahmaklar Sultanı seçilmişim haberim yok. Yine de iyot kokusu sakinleştiriyor köpüren derimi. Yolmuyorum. Yolsuzum. İade ediyorum plastik tacı naylon poşet yapsınlar diye. Kör bir labirentin onörlü, yolsuz sakiniyim işte...
devamını oku

6 Kasım 2013 Çarşamba

Yürürken

Yürüdüğüm yollar. Sekiz kilometre hemen her gün. Yanından geçtiğim insanlar...bu şarkı. Bunu bulmam gerek. Bu sesle yürümem gerek. Değişim tozlarına bu sese sarılıp bulanmam gerek. Hiç birşey yapışmaz üzerime. Ne bir can, ne bir isim...ki en çok isimleri unuturum hayatta. Sesler, gözler, ifadeler, yaşanmış an'a kayıtlı bir küçük hareket. Tek bir isme bağlayamam...ne Hasan, ne NesliHan. An'ları hatırlarım. Kaç an'ım var hatırladığım? Bir gün oturup sayacağım. İkinci gün ilk hatırladıklarımın getirdiklerini de yazacağım. Üçüncü gün ağlayacağım. Dördüncü gün aynaya bakacağım. Ya bir kez daha seveceğim gördüğümü, ya da kopacağım. Bilmiyorum. Bir gün oturup tek tek sayacağım. Dişimin kovuğunda kalmış tatları da sayacağım. Istemeden söylediğim sözleri fırçalayıp sökeceğim minesinden; hiç söylememiş, hiç duyurmamış, hiç yaralamamış gibi parlayacaklar. Beyaz, çok daha beyaz. Tamam biraz çay, biraz kahve ve sakladığım yersiz sevgiden başka.
devamını oku

5 Kasım 2013 Salı

Son Sayfaya

Sen hikayeni anlatırken bana mı sordun? Sorarım sana! 
Tamam haklısın seni ben çağırdım. Anlat da demiş olabilirim bedelini ödeyip çantama yerleştirerek. Aklımı çelen sen oldun yine. Kitapçıya girdiysem bunu fırsat bilen sen oldun. Kapağın arkasında çapkın bakışına daldıysam , okuduysam övgü dolu sözleri, bir de kitaba akıl çelen tumturaklı bir isim  koyduysan... meraklandırdıysan... suçum ne? Iyi de anlatırsın başlayınca bilirim. Yine kandım işte. Ve her zaman kanacağım bilirim. Iyi, güzel elbette. Ama sorarım sana; hikayeyi anlatıp beni nasıl atarsın son sayfada? Biliyordum, daha kitabı aldığım gün biliyordum cinayetin işleneceğini. Sessiz bir merakla izledim. Insanlar benim gibiydi. Yok yapmazlar... diye diye yapılana seyirci kaldılar. Utandım. Sessiz izleyici olmak ne ağır yük! Santiagooooo kaç , hayır hayır kapıyı kapama...ne duruyorsunuz? Lanet olası töreee... Sesimi duyurmadın. Çok acımasızdın. Sonra hikayeyi bitiriverdin. Beni kan tutar üstelik. Santiago olup o yolu yürüdüm. Ve o bedenini bıraktı usulca. Kendime geldiğimde karşımda bir duvar vardı. Boş bir sayfa ve sessizlik. Herkes susmuş. Çekip gitmiş. Kitabın arkasında gülümsüyordun ama artık değil çapkınca, hınzırca. 
devamını oku

Evde

Evde kalanlar, atölyeye taşınamayanlar. Her akşam da atölyede kalıp, eve varamayanlar. Aklım hep olmayanda. Okuduğun iki satır elini uzattırır olmayan bir kitaba. O kitap evde. O kitaptan da iki satır karıştırsaydım ne yazardım be! Demek ilham da evde.  Mazeret burada, hemen yanıbaşımda. Hatta başımda. Yazma isteğinden sola sap, korkuları geç, tam orada. Elime baskı yapan sinirin üstünde. Ağrısı dilime vuruyor. Mazeretim var kitabım evde. O zaman kahve yap kendine. İki laf sağa, sola. Dön dur yirmi metrekare içinde. Frida'yı mıncır. Olmadı. O zaman başka bir kitabın iç sesine dal. Dış sesleri kapat tek tek. Yazma isteği yeşersin usulca, fark ettirmeden. Tam yeşertirken taze filizleri hapşırıver korku yayının üstüne. İşte karşınızda küçücük bir cüce. Ne işin var atölyede? Ne çok işin var evde! Üstelik kitabın da evde... Cüce silkelenip ayağa kalkıyor. Güliver oluyor Frida'nın karşısında. Boyalı elleri...kağıtlarda yol arıyor. Lekelerle konuşuyor. Lekenin biri kafa tutuyor. Maauuuvvvv...mauuvvv... Frida! Karnı aç mama istiyor.
devamını oku

4 Kasım 2013 Pazartesi

2014




Turfanda 2014 ajandaları! Canı çeken hamileler, acelesi olanlar, 2013 den memnun kalmamışlar... Turfanda 2014 ajandaları raflarda!
devamını oku
Blogger Template by Clairvo